hürriyet

21 Aralık 2012 Cuma

Bırak beni gideyimm

Bırak beni gideyimm Denizlere Ben gidemezsem Gül hasret kalır bülbüle Ferhat küser şirin ‘e Bırak beni gidem denizlere Deniz sevdalısıyım ben Acı kokan ayrılıklardan yüreğime aşklar boşaltırım Denizleri düşlemekten çöllere döndü gözlerim Bırak beni denilzere gideyim Bende gideyim ki tutuşsun Mecnun’un ayak bastığı çöller Ben gitmezsem Kafiyesiz kalır aşka atvedilen şiiler Doluşunca gözlerime sintine artığı duygular Gitme vakti gelmiştir bilirm Bırak beni gideyim denizlere Ben gidemezsem Söner aşıkların yüreğinde ateş Gözyaşı kokusnda denizi görmek Bu nereye kadar böyle Bırak beni gideyim Kırgın kalmasın ellerim kalemlere Eskisi gibi özlemleri anlatayım şiirlerde Ben gitmezsem Susuz kalır şehitler kerbaleda Yaz günü kar yağar dağ başlarına Bırak beni Gökkuşağında çiçekler açsın zemheride Aşkın bir diğer adı özlemektir Aşık olmak aşka özgürlüğünü vermektir Bırak beni gideyim Kendimi kaybettiğim de bulduğum denzilere Ben gitmezsem Unutulur Tahir ile Zühre Vakitsiz gelir sonbahar Kozasından çıkmadan ölür kelebekler Bırak beni gideyim Kerem vazgeçmeden Aslı sısından Daha önce söylemişitm Deniz sevdalısıyım ben kopmadan içimdeki fırtına yüreğim sende kalsın bırak gideyim ben gitmezsem Nazım bakamaz kız kulesine elini sokup denize mapushane duvarlarına yazar şiirlerini bilemezsin ki dokunmadan gözlerimdeki denizlere ben gitmezsem dönmez göçmen kuşlar taht kurar sevelerin otağına ayrılıklar ben aşkın ustasıyım ben gideyim ki çoğalsın aşıklar yetişsin yeni Kayslar , Ferhatlar aşk zaman ve mekanı aşıp ulaşsın her dem yüreklere ben gitmezsem aşk esir düşer zamana yenilir birak beni gideyim denizlere sürüden ayrılan koyunu kurt kapar balık sudan çıkarsa ölür ne kurta at beni ne susuz bırak ben gitmezsem güle dikenler batar Rumi Şemsi aramayı bırakır Tüm kalpler viran olur yıkılır Bırak beni gideyim denizlere Ben gideyim kii Aşka kanatlanıp yansın Pervane Mevlana kavuşsun Şems’ine Ben gitmezsem Aşıklar divanında yüzüm yere düşer Kelimeler dilimde dağ olup yığılır Dudaklarım küser dilime Bırak beni gideyim sevdalısı oldum denizlere Ben gidersem Hızır yoldaşlık eder Musa’ya Duaya kalkan elller gibi Kızıldeniz açılır Ben gitmezsem Yusuf atılı kalır kuyuda Hakk ‘a kavuşamaz Züleyha Yakup kalır ama Bırak beni gideyimm denizlere Söylemişmiydim ben deniz sevdalısıyım Korkma uzak kalrım diye kıtalar okyanuslara aşsamda uzak değilim Ben hep yüreğinin attı yerdeyimm

14 Aralık 2012 Cuma

TUZLU AŞK


TUZLU AŞK

Güneşe yakın uçardım

İkarusun gölgesi düşerdi kanatlarıma

Okyanus dolduruyorum avuçlarıma
serpiyorum burnuma gelen yanık aşk kokusuna doğru

Gün dönerken geceye 

Dolunay lanetli  leke olup asılır gözlerime

Son düştü  gördüğüm

Suskunluğunda
ellerim yağmur toplar 

Bordo denizlerimden

Kırık bir yakamoz yansımasıydı

Tebessümünde görünen

Unutulmuş bir limanda
maviye sarılı bir aşk yatar

Denizin koynunda

Tuzlu bir aşk  demir atar

Dudağımın kıyısını öperken

Titrek dudakların 
gelmekten yana  kaygım yok yanlızğına

Her gelmek daha zor bir gidişe gebe olmasa 
iki yanlızlıktır belkide asıl yaşanması gereken

Düşlerin koynunda
Yorgun  yürek 
yağmalanmış bir denize  bakar
ve susar

İçinde  isyanlar  ayaklanırken
peki sen ne kadar su(S)arsın
bende ki sana bakarken gözlerin
ben denizin en sakin anlarından korkarım bilirisn

Heran  bir fırtına gebedir diye
korkuyorum şimdi  kalemim suskunlundan

İçimdeki isyanın başkaldırşına sebeb olur  diye

Ey tuzlu kokusuan sevdalandım deniz

Koyunda yatan aşkın tuz  tadını  bırak yüreğime

tek kanadı yanık pervane gibi

Yalpayarak uçuyorum aşkın narına

Gözlerimdei ateş böcekleri sönerken
sen sesini ört şiirlerimin üstüne  sevgili
tuzlu bir aşkın  sözleri düşer
gül yaprağına  bülbülün dilinden
güneş güne  el sürerken
yüreğimde aşkın kokusu
gözlerimde soluyor bordo denizlerimin rengi
düşerse gözlerinden  tuzlu bir aşk
duyarsan gül yaprağının yere düşerken figanını.
ve görürsen yüreğimdeki bordo denizleri
ozaman bilki  sevgili özlemişimdir seni

9 Aralık 2012 Pazar


Gözüm ama olmuş hayalinden başka birşey görmez dilim lal olmuş aşkından başka bir şey söylemez hazanda mevsimindeyim ömrüm  dökülüyor tel tel
ben yanlızlığa seni anlatırken gel

uykusuzluğa sürgün  bir gecenin kenarında  duruyorum, kavuşmalarımızı hayal ediyorum yaşanmışlıkların  üstünü karalayıp kursağımızda takılı kalmış yaşanmamışlıklarımız  çerçeve içine  alıyorum kırmızı kalemle özlemini dolanmışken şiirlerime

.

Özlemin ardından kalan hüzündür  yüreğime  zamanın bahişiş olarak bıtaktığı., yorgun saatler  gözlerini kapayıp   hazırlanırken sukuta sen sarılıp bir uykuya  iliş gözkapaklarıma ve usulca sokul düşlerime

.tadını çıkar  benimle bir bekleyişin ruhlarımız aşk dansına kalkmışken.yağmur olup düş benimle  hayat denen  ırmağın sularına  ve akalım bir ömrün yitik sevadalarına..her sabah gün doğumlarında  aşkını içtim içimin yangını söndürsün diye  her gece susadım aşkına  ellerim dokunurken yokluğuna

üçgündür yağmur yağıyor durmadan  saçakların altına gizlenen  kuşları seyrediyorum penceremden  bir özlem yangını başlıyor sensizliğe  yüz süren nefesimin hüzün kokan ahından ve bir fırtına kopar   yüreğimin bordo denizlerinde bin parçaya bölünür   sana yelken açan gemilerim .
Bir buse olup nefesini dokundur nefesime uykuların ayaklanmadan kaç gel firari gecelerime

 . avuçlarıma düşen yağmur  olur  damla damla içeyim seni ,uyku olup yaslanayım gözlerine düşlerine  düş süreyim şiirler kayıp giderken özlemin koynuna .sıkıca sar yüreğimi  hapset göğüsüne
uykusuz gözlerime  seni arıyorum kendini arıyan Yunus misali  bitmez tükenmez  arayışların bekleyişlerin içinde ,yitik kavuşmaların  rehin kaldığı  ayrılığın dehlizlerinde aşkını  duvarlara  centik atan  bi mahkumum 

özlemine pranganlamış kalemimi , özgürlüğüne kavuştur  dudaklarınla dokunurken dudaklarıma dindir  yüreğimde ki fırtınaları  gözlerinin kıyılarına  süzülen kutsal su ile parçalanmış gövdemi toparla  kurduğun aşk cümleleriyle
baharları yağdır hazana dönen ömrümün üstüne gül yüreğinle

Gözlerinde ki şebnemler yeşertsin  gömlümde çöle  dönen  vahaları ben zamanın karanlık sularında sana uğramayan limalara  gözlerim kapalı rotalar çizerek   seyir eden bir denizciyim puslasını gözlerinin kutsal sularına  düşürmüş

5 Aralık 2012 Çarşamba

Hayatın karmaşasında yağmalandı düşlerim


Maviyi yitirmiş  deniz ,ruhumda asi fırtına
titrek med cezirler tahta iskelelerin babalarına 
yanlızlığım küflenir zamanın koynunda
buzkıranı  yıpranmış bir gemiyim  gidiyorum kutupalara

yüreğimin çatlaklarından sızıyor özlem
dudaklarıma gebedir iskanyakar bir sitem
Hüzün damlıyor çatılardan, damarda sitem
Yalnızlık türküsü dillerde, ömürdür ah biten.

Yorgun gözlerimin kapı aralığından baktım gözlerine 
kaçak anılar, dolanmış ellerime
umudum kendini yenilendikçe  özlemler asıyorum şiirlerime
aşk olup yağıyorum gözlerindeki ıslak denizler dökültüçe içime.

Silinmiş  hayallerin ürkek bakışları gözlerimde
zaman sıratıma basarak ,ilerliyor  gecen günlerin içinde
bölünmüş umutlarımı topluyorum baş ucuma
gözlerim kapanmaya hazırlanırken hayata.

eski mutluluklarımı giyiyorum yaşlandıkça büyüyen hüznümün üstüne

Hayatın  karmaşasında yağmalandı düşlerim

Aşklar içinde güneşin ilk ışıkları ile  gülerek uyanırdı yüreğim


şimdilerde

yüreğimi geceye asar  aşklarımı şiirlerime  yaslarım

 

20 Kasım 2012 Salı

Hayatın karmaşasında yağmalandı düşlerim


Maviyi yitirmiş  deniz ,ruhumda asi fırtına
titrek med cezirler tahta iskelelerin babalarına  
yanlızlığım küflenir zamanın koynunda
buzkıranı  yıpranmış bir gemiyim  gidiyorum kutupalara

yüreğimin çatlaklarından sızıyor özlem
dudaklarıma gebedir iskanyakar bir sitem
Hüzün damlıyor çatılardan, damarda sitem
Yalnızlık türküsü dillerde, ömürdür ah biten.

Yorgun gözlerimin kapı aralığından baktım gözlerine  
kaçak anılar, dolanmış ellerime
umudum kendini yenilendikçe  özlemler asıyorum şiirlerime
aşk olup yağıyorum gözlerindeki ıslak denizler dökültüçe içime.

Silinmiş  hayallerin ürkek bakışları gözlerimde
zaman sıratıma basarak ,ilerliyor  gecen günlerin içinde
bölünmüş umutlarımı topluyorum baş ucuma
gözlerim kapanmaya hazırlanırken hayata.

eski mutluluklarımı giyiyorum yaşlandıkça büyüyen hüznümün üstüne

Hayatın  karmaşasında yağmalandı düşlerim

Aşklar için güneşin ilk ışıkları ile  gülerek uyanırdı yüreğim


şimdilerde

yüreğimi geceye asar  aşklarımı şiirlerime  yaslarım

12 Kasım 2012 Pazartesi

ANTİK SEVDA


ANTİK SEVDA

Antik  sehirler  vardır  hani asırlardır saklı kalırlar    toprağın altında   , eğitimli bir  elin hummalı çalışmaları sonunda    tekrar  günyüzüne çıkar   , benimde   yüreğimib amarlarına  sakladığım antik duygularım vardı  senin gözlerin yüreğime değipte günyüzün cıkarana kadar gül yüreklim.antik aşkımsın sen benim ben daha yaratılmadan yüreğime saklanan  seni buldukdan sonra gün yüzüne çıkan .

Şair yüreğime düşer kalemimin zulasındındaki  saklı sözcükleri resmetmek.öyle bir  dokun ki   sevgili   yüreğimdeki antik sevdaya yanlızlığım kırılsın  bin yerinden .arsız hasretler dolanır   gözlerimin ucuna  şiirler  isyan ederken sensizliğe .eskimiş ömrümün  , doğmamış aşklarını sürüyorum sırını yitirmiş aynalarda silinmiş süretimin üstüne 

Sensiz   mitolijik bir hikayede  kayıp bir  kentim dünyanın sonunda  her sabah zaman kendini yeniledikçe   saklanır  aşk yüreğimdeki antik kentlerin   dehlizlerine . tüm bencilliklerden uzak bir özlem giyindir  soyunmuş benliğimin üstüne sevdanın  ruhunu işgale hazırlanırken ihanetler ..

Yüreğime vur  dilindeki parçalanmış  sözcükleri , yanlız aşklar  hasret dokur  gönlün derhagında, ayrılık bir ağıt olur  okuyamazsan  yazılmayan sevdanın  mektubunu. Yüreğim  taaf ederken yüreğini  gözlerin gelip durursa   gözlerimin önünde  o an kül olsun bedenim  gözlerinin od unda  
asi  bir denizim  fırtanıyı   giyinmiş  poseidona meydan okuyan bir isyanım içimdeki tük saklı kentleri  yakıp yıkan . ömür biter  musallaya konur  beden , bir ağıt kanat çırpar  semaya, antik aşklarım çıkınca gün yüzüne  hükmedemem  özleme  ayrılık bir korsan olup  bayrağını açar  asi denizlerimde.

Gül yüreklim  kanar gülüşlerim   gözlerin değdikçe  sevişir  elbet  zamanı  gelince  doğmamış aşklarınla   antik aşklarım  yıldızlarda .bu satırlar  sensizliğin hatrına yazılır ince  ince  , kırılrı kalemim  özlemin  düşlerimden sekince .vurur hayalin gecenin bir vaktinde  gözlerime .

Denizini yitirmiş  bir dalgayım   arsız  fırtnalarda

Gel bu beni döküntüler kıyısında 

okyanusu dinlerken bir Deniz kabuğunda

buzulun  içinde yandım çoğu zaman

özlem nasıl biter   yanlızlık tırmanırken   ruhumun a(ğ)rılarına

9 Kasım 2012 Cuma

denizler yağar göğüsümdeki yangının üstüne.


AşkımIzın sınırsız denizinİN   kuşattığı bir ada bullalım

Yürekelerimizi sere serpe  serelim altın sarısı kumlara              

Bordo bir aşk  kuşatmışken  bizi

El sallayalım ufukta  görünen aşıklara


düşler ekiyorum  gece sürdüğün uykularına ,uykusuz gözlerimden .gül yüreğinden gül kokuları yolla   katransı gecelerimin  hicran düşen yanlarına .aydınlat  gözlerinin ışığı ile  gözlerimdeki karanlığı sevgili.

Yanlız seni yazmaya niyetlenen kalemine  gönder  sesindeki  aşk namelerini uzakta olsakta yan yana yüreklerimiz,  tüm denizlerim  çöle dönerken  biz düşlerin yağmur ormanlarında  dans ediyoruz yağmur perileri ile.

Hayallerini bordo denizlerimin üstüne savursam  iki aşkımın  özlemini hayalini birleştirsem  seni her hayal ettiğimde bordo denizlerimi özlesem , bordo denizlerimi her hayal ettiğimde seni özlesem.

Gördüğün her düş  seni benim gecelerime  getirse ve gördüğün ilk kişi ben olsam  gözlerini açtığında  güne ama sen benim gördğüm son kişi ol gözlerimi hayata kapadımda  sevgili.


uzak olmakta  güzel düşünce  şöyle  herşeye  herkese  özlemle  sevgiyle bakmak  senden birseyler aramak  herkeste , herseyde senden birseyler  bulmak herkesi ve herseyi sevmek sendeki aşkın ve özlemin hatrına ( YUNUS un sevelim sevilelim dünya  kimseye kalmaz  dediği sey bu olsa gerek bence sence?)

ne renk düşlerinin rengi benim düşlerim ve özlemlerim  kah mavi olur  kah bordo tıpkı yüreğimdeki denizler  gibi bazen mavi çalar   bazen  bordoya . sanarım insanın yüreği ne renk ise   özlemleri  düşleri  aşklarıda o renk oluyor  sahi senin yüreğin ne renk ? gül yürekli sevgili

yanlzığımın yangınlarında  büyür  yatağımdaki sensizlik tütün tiryaki dudaklar gibi  hayalinin sarıllışlarına sığınır dudaklarım  titrek donuşlarla aşkın gülleri açarken ellerimde  ,denizler yağar  göğüsümdeki yangının üstüne.


ehlileştir yüreğimde doludizgin koşan yılgı atlarını mavi çalan dokunuşlarınla ,yüreğimin bozkırlarını fethet   ehlşetirip dizginlediğin yılkılarımın   sırtında   şaha kalkarken  aşkın  satır sonlarımda .sana gelen  özlemlerimi hapset dudaklarında   ben geldiğimde  öpüşlerinle  değişmek için  dudaklarımızın buluşmasında  her gun yeni bakir özlemler doğuyor  yangın ormanlarımın zemininde aşkına göz kırpan.
. yüreğimdeki denizleri gör baktığın yerde dokunuşlarımda vakıf ol aşkın sırrına parmaklarım sokulunca  yüreğinin sığlığına.yalın ayak dolanrken özleminin sularında yüreğinin gül kokularını  gönder günüm uyanırken aşkına

26 Ekim 2012 Cuma

aşk sözcüklerini dizdim sıraya rus rületi oynuyorum


uzaktan bakıyor denizlere dalgın gözlerim

Öksüz özlemlerim 

Sonu mutlulukla biten tüm masallarım yağmalanmış

Şiirler saklıyorum ayrılığın kanatdığı  yüreğimin zulasına

Üşüyor ellerim  kalemim düşüyor  ağır yaralı   satır  sonlarına

Tamamlanmamış seyrler biriktiryorum yüreğimin denizlerinde

rotalar  çizerken  gözlerimden gözlerine

Çürümüş bir  kızaga çekilmiş  bir tekne gibi  bedenim yorgun 

Gel  ellerinle  onar    çürüyen yanlarımı

Midye olmak istiyorum   bazen  

Nasılki yapışır kayalara teknelerin gövdesine 

Bende öyle  yapışmak istiyorum sol yanna hiç ayrılmamak için   yüreğinden

Yılın bu zamanından mıdır   hüzne kapılışım

Yaprakalrın yava yavas   sarıya dönmesinden midir

Dağ bası yanlızlığıma kar  yağmasından mıdr

Hani akan su buz tutmazdı 

Bordo denizlerime    akan tüm nehrlerim buz tutu


bu güz yağmurlarının ne sorunu var benle

neden  yağmaz  benim gözlerime
uykusuz gözlerimden gözlerine sürdüğüm 
yorgun düşlerimi kirletme   uykunun umarısızlığı ile

gözyaşlarında akla yada bir zarfa koy ve geri yolla  gözlerime

ayrılığın yakası olsada yapışsam yakasına 

ayrlıktan ayrılmayınca   belki  sevgiliden de ayrı kalınmaz

cenneti görürken cehennemde  olmak nasıl bişey 

sence bu mu   sevgili   seni görüp dokunamak

sevip kavuşamamak mı

aşk sözcüklerini dizdim sıraya rus rületi oynuyorum

hangisine denk   gelirse siliyorum 

aşk lügatımdan yenilerine  yer acılsın diye

 

10 Ekim 2012 Çarşamba


Odamın  duvarında   uzaklara bakan bir resimdir  hayalin .oysa bir ses olmanı isterdım    odamın duvarlarında yankılanan   çayım bittiğinde bir daha istermiisin diyen , bir el olmanı isterdim  özledim  yüreğimi avuçlarına alan

Hayallerimin sesili denizlerinde   seyrederken düşlerim   fenerim olmanı isterdim  düşlerime yol gösteren.gözlerindeki  yağmurlarla  sua sensizlkte  çatlayan dudaklarımı.

Bordo denizlermin  son bulduğu bir kıyıda  tut  hayallerimin ellerinden  ve içime çekeyim iyot koksuyla   yüreğinin gül kokularını   gül yüreklim .
tüm denizlerim buz tutmuş sanki  ,hayallerimin gözleri kapalı  yüreğim ateşler içinde içinde

İken bedenim  ölü kadar soğukk  uzuvları dökülen cüzzamlı  bir hasta gibi  bir bir dökülür  hayallerim sensizliğin üstüne

Senli düşler topluyorum  gecelerime  korsan yatağı  koyların koynundan .aşk bir ateşse  , özlemek  o ateşi  su niyetine iftar vakti içmeye benziyor sevgili.anlamadığım ne biliyormusun gül yüreklim  özlemin güneşi yakacak  kadar sıcakken  yokluğun ölümü bile üşütecek kadar nasıl soğuk  olur

  uyanıkken gördüğüm  gözlerime dokunan  bir düş ol  sokul gecelerime  ve kokla beni annesini koklayan bir yavru  gibi sar  beni mutluluğa kolarınla, baktın tüm bunları yapmak zor  geliyor ozaman  bir  ağrı ol süreyim devalarımın zirvesine ,yangın ol   yağmur gibi yağ   gönül bahçeme  , korsan ol yağmala   sana   yelken acan  gemilerimi , fırtnalı bir deniz olup döv   sahilde  sana kavuşmayı bekleyen  adı özlem olan  kayımı.

sustuğum yerden sen başla konuşmaya  sesini sesizliğimin üstüne  ört ,, uzat ellerini  yüreğime  ve sök içindeki yanlızlığı  gözlerini bırak  gecelermin başucuna

5 Ekim 2012 Cuma

yüreğimi yokluğuna sakladım sevgili

yüreğimi yokluğuna sakladım sevgili
Gecenin karanlığını arşınlıyorum ,yanlızmın kalabalık sokaklarında volta atıyorum bir aşa bir yukarı ne avreyim , nede dalgın sadece yürüyorum yokluğuna sakladığım kalbimi bulabilmek için
Dikenlerin üstüne konan kelebekler gibi eğrelti duryor kavuşmalarımız, ayrlığa alışkın ellerim yokluğuna nakşeder şiirleri .gül yüreklim sanki rezervasyon ettiğin bir resturanta yerini başkasıan vermişler ayakta kalmış gibiyim yanına gelip sarıldında boynuma .
Denizlere sevdalı yüreğimde okyanusları yakarım bakışlarında yüreği sevgiye nakışlı YUNUS misali kırkların dua kalkan elleriyle nakışlıyorum bende yüreğimi aşkına .gözlerinde denizleri kuratayım öpüşlerimle bırak çöl olsun ummanların .bazen öyle özlüyorum ki MUNZUR aşkına pencerene gelip seni bir yüz görümlğü görüp gitmek istiyorum (gül yüreklim bilirmisin munzurun hikayesini unuturma anlatayım bir gun )
hangi denizin mavisi saklı gül yüreğinin şebnemlerinde ayrılığın bir adresi varmı ayrılığa yazılmış mektupları gönderceğim.ben aşkın sen koydum gül yüreklim hint fakirleri gibi çvili bir yatağa uzanmış yatıyor gönlüm , yüreğinin koksunu almdan uyumamak için ben yüreğimi yokluğuan sakladım sevgili .anla yokluğunun bende ne ummanları beslediğini ,bülbülün gül dalında suskunluğudur bakışlarımıyüreğinden kaldıramayışım. düşlerim ölüm soğukluğu gözlerime çığlar düşer , yüreğim sensizlikte sendeleyim düşer aşkın damarlarımda dolanır yakar ateş olup ruhumu zaman acımasızca gecerken ömrümün üstüne basıp sensizlikle ilgili birşey sorma bana
Özleminde aşkını büyüttüğüm sevdam yokluğuna söyelecek öyle çok sözlerim varki gel dudağındaki bir çatalağa serpeyim şiirlerimi gözlerinden okyanuslar hayatbulup akarken .kalbinin atışlarını yolluyorumsatır aralımda ve yüreğini saklıyorumm kalp atışlarıma
Munzur efsanesi 1
Derler ki, çok eskilerde bugünkü Tunceli ili Ovacık ilçesine bağlı Koyungölü Köyü civarında yaşayan bir ağanın işlerini yapan Munzur adında bir yanaşması varmış.Hızmette hiç kusur etmez çok becerikli ve başarılıymış. Ağanın bir dediğini ikiletmez, çobanlıkta tutda tarla tapan işlerine koşar, çift sürdüğü öküzlerin, iş gördüğü atların bakımını, beslemesini hiç aksatmaz, işine toz kondurtmazmış.Bağlılıkta, doğrulukta eşi bulunmaz, hiç bir canlıyı incitmez, hızmetinde kusur etmezmiş…
İş gördüğü atların, sabana koştuğu öküzlerin, Sütünü sağdığı koyunların otunu, yemini, suyunu vermeyi unutmaz en iyi bakımı uygularmış; Hayvanları hiç incitmez kışın ahırda rahat etsinler diye altlarına yumuşak samanlar serer, tımarlarını tamamlar, yere yattıklarında yanlarını acıtıp acıtmadığını denetler önce kendisi yatar bakarmış. Onları gözü gibi korurmuş… Bu tutumundan ötürü ağası da kendisinden çok hoşnutmuş.

O yıl yağışlar bol olmuş, toprak verime kavuşmuş, tarlalar tahıla durmuş.Harman zamanı ambar buğdayla dolmuş, Bahçeler, bostanlar meyveye durmuş.Koyunlar çift çift kuzulamış. Bu verim ve bolluk ağanın yüzünü güldürmüş.Sonuçta Munzur´un ağası hacca gitmeye karar vermiş. Yola çıkmadan önce de Munzur´u çağırtmış:
Bak oğul, yaşım erişti. Allah da verdi vereceğini. Hacca gitmek kaçınılmaz oldu artık. Evi barkı, malı mülkü, çoluk çocuğu sana emanet edip gideceğim. Sana güvenim tam, gözümü arkada bırakma, hızmetinde kusur etme. Beni mahçup etme, diyerek hanımına gidip helallık dilemiş…

Hatun ayrılık bir çeşit ölüm, gidip dönmemek de var. Hakkını helal et. Munzur´un kadir kıymetini bilesiniz, üzmeyesiniz, herkesten hellalık diliyerek Allaha emanet olun deyip yola düşmüş…
O zamanlar hızlı taşıtlar yokmuş, hac yolculuğu aylar sürermiş. Derken ilden ile geçip varmış kutsal topraklara.
Aradan günler geçmiş, ağa hacda iken, ağanın hanımı Munzur´u çağırıp bak oğul taze helva pişirdim, kulakları çınlasın ağan bu helvayı çok severdi, onu hatırladım ve onun için yaptım, senin payını da ayırdım diyerek sahana helva doldurup Munzur´a verirken derinden bir iç çekmiş ve ah ah ah keşke şimdi ağan da burda olaydı, demiş.
Bu erinmeye dayanamayan iyi kalpli Munzur: Hatun Ana, siz o helvadan ağamın payını sahana koyun. Varıp vereyim, demiş. Hatun Ana öneriyi Munzur´un saflığına saymış: Canı çekmiştir, verdiğim helva az geldi herhal. İstemeye yüzü tutmayınca da bu yolu seçti. ´Vermesem gönüllenir´ düşüncesiyle kalan helvayısahana koyarak eline tutuşturmuş. Madem istiyorsun al götür´ demiş.

Munzur kabı kaptığı gibi gözden yitivermiş. Helvanın daha dumanı üstündeyken dua etmekte olan ağasına yetiştirmiş. Helva kabını yanına koyup rahatsız etmeden tekrar gözden kaybolmuş. Ağa Munzur´u görmüş ama dönüp bakıncaya dek Munzur gözden yitivermiş. Şaşkınlık içinde kalan ağa bunu düş sanmış. Ne varki helva kabı yanıbaşında duruyormuş. Kabı açıp bakmış sevdiği helvanın dumanıtütmekteymiş. Munzura içinden derin saygı beslemiş. Gördüklerini dönüşte herkese anlatacağına dair içinden söz vermiş…

Ağa bunları düşünürken, Munzur helvayı ağasına ulştırdıktan sonra dönüp ağasının kapısını çalmış bile. Ağanın hanımı karşısında Munzuru görünce: Ne var ne oldu Munzur? Hayırdır? Dediğinde, Munzur, Hayırlı oldu hatun ana helvayıağama ulaştırdım. Dua ediyordu bırakıp döndüm, demiş. Hatun ana inanmamış.Söylenenleri Munzur´un saflığına sayarak İyi etmişsin Munzur ellerine sağlık demiş. Bu olayı yakınlarına da anlatmış. Ağa daha hacdan dönmeden bu öykü etrafta duyulup yayılmış.

Vakit geçmiş, zaman erişmiş. Ağanın hac vazifesini tamamlayıp köyüne doğru yola çıktığının haberi gelir.
Komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya giderler.
Munzur da, götürecek başka hediyesi olmadığından, bir çanağın içerisine koyunlarından bir miktar süt sağar ve bununla ağasını karşılamaya gider. Ağayıkarşılayanlar, ellerine sarılmak için adeta yarışıyormuşlar.
Ağa bu sırada en arkadaki Munzur'u görünce el öpenlere Munzur u göstererek yanındakilere,
-Asıl hacı Munzur'dur. Öpülecek el varsa Munzur'un elidir.Munzur ermiş biri, Önun elini öpün, önce ben öpeceğim der. Munzur bu konuşmaları duyduğunda:
- Aman ağam etme eyleme Allah aşkına bırak elini öpeyim. Böyle bir şey olmaz. Ben yıllarca senin ekmeğinle, aşınla büyüdüm. Sen nasıl benim elimi öpersin. Ben ne sana, ne de başkalarına elimi öptürmem. der
Bakın bu sahanı görüyorsunuz, bu sahanla bana helva getiren Munzur dur, ermişkişidir demiş. Ağanın hanımı bu konuyu daha önce köy içinde yaydığından durumu hemen kavramışlar. Gerçeği ağadan öğrenince de kalabalık Munzur'a yönelir. Munzur gizinin açıklanmasını istemediğinden dönerek elindeki süt tasıyla dağa doğru kaçmaya başlamış.
Munzur önde, ağa ve yanındakiler arkasında bir kovalamaca başlamış.

Şimdiki Munzur ırmağının ilk yerine geldikleri zaman Munzur'un elindeki süt dolu çanak dökülmüş ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi beyazı bir su fışkırmış.
Bundan sonra Munzur kırk adım daha atmış. Attığı her adımda bir kaynak fışkırmış. Ve fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelmiş. Munzur'un arkasından koşanlar bu ırmağın kenarına gelip karşıya geçmeye Munzura yetişmeye çalışmışlar ama öte yakaya geçememişler. Munzur Allahım sırrımı ifşa etme, ellerini gökyüzüne kaldırarak beni yanına al demiş. Sonunda dağın eteğinde bir kayanın önüne gelmiş. Elindeki değnekle tası yere atıp Irmak kenarında bekleyenlerin gözleri önünde kaybolup gitmiş. Ardında sadece çoban değneği ve boş süt tasıkalmış…
Munzur efsanesi 2
peri kızı ve munzur
Evvel zaman içinde kalbur saman içindeyken pireler berber develer tellal iken Munzur efsanesi herkesin dilinde terzilerin pirinden de önce ondan da öte kadim bir sözmüş. Bir olanı tek olanı anlatanmış Munzur dağı. Aşk munzur’muş munzur aşkmış. Aşk kuşatmış munzur dağını. Gözyaşları kırkpınar olup akan ol aşkın sahibiymiş Munzur.

Efsunlanmış gibi zamana karşı durmuş yıllar yılı. Gözyaşları Munzur suyu olmuşyürürmüş kılcal damarlardan dallara dallardan çiçeklere çiçeklerden çimenlere. Dağ olmuş börtü - böcek tüm canlıları barındırmış koynunda. Açıp kollarınıaşkın diyarlarına hem arşa hem arza doğru arşın arşın yürümüş Munzur.

.../
Çok çok eski zamanın birinde kentlerden uzak ulu bir dağın yamacında mavisi yeşiline karışmış uzun uzun ağaçların gölgelerini cömertçe sunduğu türlü türlü böceklerin çiçeklerin yaşadığı insanoğlunun pek az uğradığı yüksek kayaların ormanların eteklerinde buz gibi suların çağıldadığı çağlayanların arasında şiri mi şirin mini minnacık bir köy varmış. Bu köyün vahşi vadileri arasında nerden geldiği ve kim olduğu bilinmeyen güzel bir peri kızı yaşarmış.

Yapayalnız bu genç kız geçimini geyik sütü keklik yumurtalarıkenger yabani bitkiler kökler meyvalar toplayarak sağlarmış. Arada bir de köylere inererek topladığı bitkileri meyvaları köylülere dağıtıp karşılığında da ihtiyacı olan eşyaları ve gıdaları alıp ortadan kaybolurmuş. Kimseyle uzun uzadıya konuşmaz kimsede ona pek soru sormazmış.

Kim olduğunu nereden geldiğini kimse bilmez ve de gizli olağan üstü bir güce sahip olduğuna inanıldığı için herkes çekinirmiş. İn mi cin mi ne olduğu pek belli değilmiş köylülerin gözünde. O yörede herkes onun efsunlu olduğuna inanıp kimilerine göre büyücü kimilerine göre lanetli kimilerine göre ermiş kimilerine göre iyilik ve hayır meleği kimilerine göre de allahın zararsız zavallı bir kuluymuş ama en çok peri kızı olduğuna dair söylenceler ortada dolaşırmış.Hatta hayvanlarla kuşlarla konuştuğuna dair tanık olanlar da yok değilmiş.

Bu gün hala o yöre de Peri kızla Munzur’un aşkı üzerine beyitler söylenir türküler derlenir Peri kızın güzelliği konuşulur.
Topuğuna kadar inen saçları simsiyah gözleri kıpkızıl dudakları inci dişleri pembe yanaklarıyla çevredeki bütün kızları kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış.

Peri kız köye her indiğinde herkes ona hayranlıkla bakar ağzından çıkacak bir kelimeyi beklermiş. Her gelip gitiğinde Munzur isminde civan gibi gencin yüreği heyecandan göksünün kafesine sığmaz gümbür gümbür atarmış yanına yaklaşmaz uzaktan uzağa seyredip Peri kızını içi titrermiş. Peri kızı ile her gözgöze geldiğinde yüreğine kor düşer gizli gizli yanarmış…

Günlerden bir gün vadideki mağarasının önündeki gölün başında oturmuş alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak türküler mırıldanırken bir süre sonra derin gölün mavi suyunda bir kıpırtı farketmiş Peri kız mavi gölün içinde güneşle yıkanmış gibi yakamozlar saçan munzur Peri kızın mırıldandığı türküyle birlikte yavaşça göl suyunun mavi kanatlarında süzülüp çıkmış Peri kızın dudağına bir öpücük kondurarak peri kız daha ne olup bittiğini anlamadan tekrar suya dalarak ortadan kaybolmuş.

Peri kız her gece suyun kenarına oturup Munzuru beklemiş Munzur her gece vakti ayışığıyla beraber çıkıp gelirmiş. Geldiğinde de hemen gözden kaybolup gitmezmiş gün ışıyıncaya kadar bir kelime bile etmeden biribirine sarılır öylece sabahın olmasını beklermişler.

Artık her gece dolunay ağaçların arasında ışıldarken onlar buluşmuş sarılmışlar ve birbirilerine tek söz söylemeden ayrılmışlar. Biribirlerini öyle temiz duygularla ve derin bir aşkla sevmişlerki ve öyle alışmışlarki bir tek gece biribirini göremeden duramazlarmış.

Bir gece Munzur yine çıkıp gelmiş kaldığı yere bir de bakmışki in cin yok ortalarda bir mektup bırakarak ortadan kaybolmuş canından çok sevdiği Peri kız. Dünyası başına yıkılmış Munzur’un yüreği yanmışta yanmış…

Sonra mektubu açıp yüreği parçalanarak okumaya başlamış munzur.

“Ben adımı nerden geldiğimi kim olduğunu bilmeyen zavallı bir kızım. Kim olduğumu ve nerden geldiğimi de hiç bir zaman bilmeyeceğim. Niye böyle davrandığımı sorma sorsanda cevabını veremem...

Şunu bilki seni ölümüne seviyorum ama ben yalnızlıkla lanetlenmişim bir kere yalnızlıkla lanetlenmemle son bulmuyor hafızamı gözlerimi bağlamışlar geçmişimi ve kim olduğumu bilmemi hatırlamamı engellemişler… Seni daha fazla mutsuz etmemek için benimde bilmediğim bir yere gidiyorum…

Ama sana aşkımın karşılığı olarak bu güne değin hiç bir kimsenin sahip olamadığı bir hediye bırakıyorum…
Şimdiden sonra aşkımızı düşünüp acı çektiğinde ama yine de seni ölümüne sevdiğimi bilerek mutlu olduğunda gözlerinde dökülen her damlada bir pınar fışkıracak düştüğü yerden ve ben gözyaşlarında mayalanıp akan her pınarın damlalarında saklı kalacağım...

Ve o gece ilk defa munzurun gözlerinde munzur suyu kırk göze olup akmışkırpınar yaylasında ve Munzur buruk bir mutlulukla dünya dündükçe ağlamış.

İşte o gün bu gündür o pınarların gözelerinden içen herkesin yüreğine buruk bir mutluluk bir ferahlık dolmuş yüreği sevgiyle yanmış; her dilek kabul olmuşsevenler sevdiğine hasret çeken analar babalar çocuklarına kavuşurmuş…

Ve o dağların adı da Munzur olarak kalmış gözyaşları da munzur suyu olmuş. O günden sonra ne görmüş ne de haber almış sevdiği Peri kızından. İşte o gün bu gündür o kırk gözeden Munzur’un gözyaşları kırkpınar olup akar ve dünya döndükçe de akacak… Bu yüzdendir ki o pınarların suyundan içen herkesin yüreğine aşk sevgi merhamet mutluluk iyilik dollar. Derler.

..../
İşte o gün bu gündür Munzur da akan her pınar kutsaldır. Munzur'a ait bu üçüncü mitostan kaynağını almaktadır Munzur dağı ve Munzur suyu. Munzur Suyu Peri kızının gözlerinden akan gözyaşlarıdır inanışa göre. Yani tarihi derinliği çok çok eski dönemlere kadar gitmektedir.(SENCE BENİM BAHSETTİĞİM MUNZUR HANGİMUNZUR GÜL YÜREKLİM )

1 Ekim 2012 Pazartesi

Yüreğinde ki kelebekleri uçur dalan olmuş bahçelerime


Nisan ayıydı
bir ikindi yağmurundan sonra
yedi renkten oluşan bir  köprü kurulmuştu
gökyüzünden yüreğimin bordo denzilerine
kulağımda  martı çığlıkları yankılarnırken

Gözlerimden kırlangıçlar  havalandırdım

Kozasından yeni çıkmış bir kelebeğin çoşkusuyla

Hayalin bir tül gibi çekilirken gecelerin üstüne

Ben gül  yüreğindeki kelebeklerin   

gül yüreğinin güllerini koklamasını seyrediyorumm  

Yüreğimin has bahçesini tarumar ederken yokluğun

Yüreğinde ki kelebekleri uçur  dalan olmuş bahçelerime

Kanadında gül yüreğinin gül kokusu ile

o sabah beyaz bir kelebek çıktı.
mutlu ve özgür olsun

aşkın

yüreğime yoladığın kelebekler gibi

24 Eylül 2012 Pazartesi


Gül kokulu gülüşlerini  dokundur  özleminden kuruyan dudaklarıma  

Ben bir bordo denizlerimi özledim birde seni unutma  yüreğimdeki kızıl gül.... Sen benim adı özlem olan sevdamsın ,yeni doğan bir bebeğin hayata ilk tebessümüsün gözlerine bakarken özledğim  sevgili.

Ellerini her tutuşumda bordo denizlerimin suları çekilir  gözlerine ,ellerinin  elleriminden  uzaklaşmasını izlerken   kasırgalar sarar  bordo denizlerime siyaha  boyanır.bir mahri hülyadır seninle   yaşamak denizlerin , çöllerin sarmaş dolaş oldu ,ateşle suyun sevgili oldu tüm evrenin benim olduğu.

Seni hayal ettemediğim  gün geceye küser  , tüm göçmen kuşları hüzünlerinir bi   çatı sacağına tüner, kalemim kızaşa çekilmiş bir gemi gibi  uzaktan seyreder  senli cümleleri.
özleminin kaktüslerini büyütürüm  hasretinden yanan yüreğimin kızgın kumlarında rüzgar çömertçe savururken kokunu semaya .
 yağmurum ol yağ  bir özlem sabahında   yatağıma ,düştüğüm yusuf kuyularında zülayh am ol beni arayan.
yüreğime utangaç bir buse kondur  goncafem

Yine bir gülnihal
Aldı bu gönlümü
Sim ten gonca fem
Bibedel ol güzel   gonca fem deyince  aklıma geldi dede efendinin sözleri araya sıkıştırayım dedim   gül yüreklim

Gül kokulu gülüşlerini  dokundur  özleminden kuruyan dudaklarıma   yakamozları kıskandıran bakışlarını getir   gecelerime  geceler tehditler savururken  düşlerime  gel özlemlerimden geçip  zamanı  prangalayalım mutluluğun gözyaslarına .her gün doğumunda yeniden aşık olduğum her  nefesimde  bin nefeslik sevdğim yar

20 Eylül 2012 Perşembe

Seviyorum Seni


Seviyorum Seni

belkide

yüreğinin resmini yüreğime çizemedim

diye seviyorum seni

lakin adını yüreğimin gergefine nakşettim

her atışda adını ansın diye

bu yürek atığı sürece seni hep sevsin diye sacaklım

belki

kerem gibi yanamadım senin için

yokluğun ölüm kadar soğukken

yüreğim buz tutmuş titrerken


Karlarda üşümemek adına,
Yaşamadığım tüm günler için

 durduramaığım zaman için seviyorum seni  sacaklı
Yaşanılmamış imkansızı yaşana yürekler kavuşulmamış hasretler 
ve benden kilometrelerce Uzaklığın için... seviyorum sacaklı seni

 yıkılan tüm hayallerim

Ölen tüm umutlarım

Senınle yaşayan özlemlerim

Ve senin adınla atan yüreğim için seviyorum seni sacaklı
yaşamıma çizebildiğim tek mutluluğum

yaşadım tüm mutluluklar adına

ve sana kavuşmanın imkansızlığı  için seviyorum seni sacaklı


tüm yürek tutulmaları
denizde geçiridğim tüm gün batımları adına
yüreğimi yüreğine gömmen için seviyorum seni sacaklı...
türkiyedeki saate
aramızdaki 7 saat zaman farkına

seni beklerimin adına

 

ve sahil ile kavuşamayan  dalga için seviyorum seni sacaklı
tüm kavuşamayan aşıklar
leylasını yitirmiş mecnun adına

 

Gecenin güneşi kucaklaması için seviyorum seni  sacaklı

yağmurda ıslanan sokak kedileri
Yağmurundan sonra gökkuşağı adına
ve uyumadım tüm geceler için seviyorum seni  sacaklı

Özleminden üşüyen yüreğim

17 Eylül 2012 Pazartesi

VARLIĞINDA kirlenmiş özlemini çıkarıp üzerimden YOKLUĞUNDA seriyorum gözlerindeki ummanların üstüne


VARLIĞINDA  kirlenmiş özlemini çıkarıp üzerimden   YOKLUĞUNDA seriyorum gözlerindeki ummanların üstüne

seni sevince 

Ayrılık dahada artar oldu yürğeimde

Kuşatma altındaki bir kentim sanki

Sarıldım her yönden

Yüreğimi susturup sensizliği dinliyorum .kalemimi  yokluğunun mürekkebine batırıp katlediyorum huncarca  sensizliğe yazılmak için sıraya geçen şiirleri .istifraya hazırlanırken dilim aylığa dair sözleri yutkunup yutuyorum ayrılığı ve sarılıyorum  üzerinde senisizliğin yeni giydirdiği elbisenin ütüsÜnü bozmadan yüreğime ..


Kah deniz kıyısındayım ellerin ellerimde  kah çölerdeyim  dolunayda gözlerine bakan ama  en cok yanlızğılın  yollarındayım yüreğim yüreğinle  sevişirken kızıl bir denizin koynunda

VARLIĞINDA  kirlenmiş özlemini çıkarıp üzerimden   YOKLUĞUNDA seriyorum gözlerindeki ummanların üstüne

Bilidğim tüm denizleri geçtip , bilmediğim bir okyanusun  kıyısında dizlerime kadar  suyun içinde bakıyorum ufka ayrılığın çekip kuvvetinin yerçekiminden güçlü oldunu  bu gün öğrendim  ufka bakıp  sensizliği içime çekerken

Hain planlar kuruyorum  seni hayal ederken  ayrılığı kim icat ettiyse   kaza süsü verip faali mechul  bir cinayete  kurban etmek için .

 her yönden  aşk
okyanuslara sığamayan ama ölümü sudan olan bir balık misali

seziyorum yüreğimin katli bu aştan olcak sevgili



Gecelerim gündüleri sığnır  sensizliğe yazıp kuytularına  sakladığım mektuplardan .ve ben geceden çaldığım katransı siyaha boyuyorum gündüzlerimi

Yüreğim sensizlikle sarmaş dolaş  . akrep yelkovana yetişmeye çalışırken…gdiyorum bugüne kadar gittiğim tüm yönlerin zııtına.sana nasıl anlatsam bilmiyorum ki sevgili  sensizliği  , seni , aşkı

 Beni , bendeki özlemi  saylaraca yazsam   , saatlerce  anlatsam , nasıl bilmiyorumm . bende olanı yazdıkalrımdan öğreneceksin ama  okuduklarını yüreğinle anlıcaksın sevgili  . okudğun satırları , kulağına fısıldadım sözleleri , yüreğinin süzgecinden geçirmeden ne beni nalayabilirisn ne bende ki seni nede sende ki beni .

Yağmurun ıslatığı bir çölün gözlerinden bak  yüreğime , gözlerin inerken  yüreğimin amarlarına .üşüyen bir çocuğun titreyen  parmak uçlarıyla dokunn   sensizlikte yanan dudaklarıma .unutma seven de fanidir  , sevilende

Şu yalan  dünyada baki olan tek şey asırlar boyu AŞK VE ONUN  SEVGİLİSİ ÖZLEMDİR VE ONLARI ÇEKEMEYİP AYIRMAK İSTEYENN   AYIRILIK .

SEN AŞKSIN SEVGİLİ BEN ÖZLEMM

8 Eylül 2012 Cumartesi

UNUTMA SEVGİLİ BEN OLDUN KADAR SENİM BENDE


UNUTMA SEVGİLİ BEN OLDUN KADAR SENİM BENDE

Yüreğimin göçlerinde  bir sancı saplanır sol yanıma

Her şafak vaktinde  hasret katarları çöker  gözlerime

Yürüyorum düşlerde sakladığım denizlerin üzerinde

Yokluğunun anaforo içine çekip vurgun yerken  yüreğim

Uykularımdan  arta kalan harabe   düşlerime  baykuşlar tünedi ,ağustos böceklerinin seslerini dinliyorumm

Gecenın kör vaktinde .Aşkının uykusuna  dalmak isteyen yüreğimi ürkütüyor uzaktan gelen köpek sesleri

Bordo denizlerimin sesinide duyamıyorum  artık, sesinin kokusunu içerken içime

 

Söyle gül yüreklim ben sana nasıl yazmamayım ben sana yazmazam kalemim bana küser   ,bordo denizlerim  gözlerinden düşer  öyle sevgii  ben sana nasıl yazmamayım  bunu sözleri yazınca  İbrahim sadrinin okuduğu bir şiir aklıma geliyor ben sana nasıl küseyim  istanbul üstüme düşer diyorya bu şiiiri dinle bir ara sevgili vaktin olursa  dinlerken bu yazımı oku


aşk  yüreğin penceresinden BAKIP UZAKLAŞINCA   günaha ararmış nefis , ben ne arıyorum  aşkından kavrulruken yüreğim ayrılığın dudağından zerk ederken seni damarlarıma PEKİ SEN SEVGİLİ NE ARIYORSUN  YÜREĞİNDEKİ KATRELER UMMANLARA DÖNÜŞÜRKEN

ellerin ellerimi arıyor  ? gözlerin  gözlerimi ? zamanın içinde  kaybolan anılarımızı mı ?hadi sevgili yüreğinde ateş ile yak denizlerimi  , yüeğinde ki ateş olmasa pervana bile boşa döner  .unutulmuş aşk hikayesi anlat bana  yaprak dökümünde  dökülen hüzünlerin arasında. Sensizlikte  aşınan  hirpani cümlelerimi yamala, sesin dokunurken sensziliğe yanızlmış mektuplarıma  UNUTMA SEVGİLİ BEN OLDUN KADAR SENİM BENDE

ve sensizliğe  yazılmış  bu gelişi güzel sözleri  CAN YÜCEL İN  bir şiiri ile bitireyim de biraz anlamlı olsun 

sevgili

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;

Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,

Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..

İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...