hürriyet

5 Ekim 2012 Cuma

yüreğimi yokluğuna sakladım sevgili

yüreğimi yokluğuna sakladım sevgili
Gecenin karanlığını arşınlıyorum ,yanlızmın kalabalık sokaklarında volta atıyorum bir aşa bir yukarı ne avreyim , nede dalgın sadece yürüyorum yokluğuna sakladığım kalbimi bulabilmek için
Dikenlerin üstüne konan kelebekler gibi eğrelti duryor kavuşmalarımız, ayrlığa alışkın ellerim yokluğuna nakşeder şiirleri .gül yüreklim sanki rezervasyon ettiğin bir resturanta yerini başkasıan vermişler ayakta kalmış gibiyim yanına gelip sarıldında boynuma .
Denizlere sevdalı yüreğimde okyanusları yakarım bakışlarında yüreği sevgiye nakışlı YUNUS misali kırkların dua kalkan elleriyle nakışlıyorum bende yüreğimi aşkına .gözlerinde denizleri kuratayım öpüşlerimle bırak çöl olsun ummanların .bazen öyle özlüyorum ki MUNZUR aşkına pencerene gelip seni bir yüz görümlğü görüp gitmek istiyorum (gül yüreklim bilirmisin munzurun hikayesini unuturma anlatayım bir gun )
hangi denizin mavisi saklı gül yüreğinin şebnemlerinde ayrılığın bir adresi varmı ayrılığa yazılmış mektupları gönderceğim.ben aşkın sen koydum gül yüreklim hint fakirleri gibi çvili bir yatağa uzanmış yatıyor gönlüm , yüreğinin koksunu almdan uyumamak için ben yüreğimi yokluğuan sakladım sevgili .anla yokluğunun bende ne ummanları beslediğini ,bülbülün gül dalında suskunluğudur bakışlarımıyüreğinden kaldıramayışım. düşlerim ölüm soğukluğu gözlerime çığlar düşer , yüreğim sensizlikte sendeleyim düşer aşkın damarlarımda dolanır yakar ateş olup ruhumu zaman acımasızca gecerken ömrümün üstüne basıp sensizlikle ilgili birşey sorma bana
Özleminde aşkını büyüttüğüm sevdam yokluğuna söyelecek öyle çok sözlerim varki gel dudağındaki bir çatalağa serpeyim şiirlerimi gözlerinden okyanuslar hayatbulup akarken .kalbinin atışlarını yolluyorumsatır aralımda ve yüreğini saklıyorumm kalp atışlarıma
Munzur efsanesi 1
Derler ki, çok eskilerde bugünkü Tunceli ili Ovacık ilçesine bağlı Koyungölü Köyü civarında yaşayan bir ağanın işlerini yapan Munzur adında bir yanaşması varmış.Hızmette hiç kusur etmez çok becerikli ve başarılıymış. Ağanın bir dediğini ikiletmez, çobanlıkta tutda tarla tapan işlerine koşar, çift sürdüğü öküzlerin, iş gördüğü atların bakımını, beslemesini hiç aksatmaz, işine toz kondurtmazmış.Bağlılıkta, doğrulukta eşi bulunmaz, hiç bir canlıyı incitmez, hızmetinde kusur etmezmiş…
İş gördüğü atların, sabana koştuğu öküzlerin, Sütünü sağdığı koyunların otunu, yemini, suyunu vermeyi unutmaz en iyi bakımı uygularmış; Hayvanları hiç incitmez kışın ahırda rahat etsinler diye altlarına yumuşak samanlar serer, tımarlarını tamamlar, yere yattıklarında yanlarını acıtıp acıtmadığını denetler önce kendisi yatar bakarmış. Onları gözü gibi korurmuş… Bu tutumundan ötürü ağası da kendisinden çok hoşnutmuş.

O yıl yağışlar bol olmuş, toprak verime kavuşmuş, tarlalar tahıla durmuş.Harman zamanı ambar buğdayla dolmuş, Bahçeler, bostanlar meyveye durmuş.Koyunlar çift çift kuzulamış. Bu verim ve bolluk ağanın yüzünü güldürmüş.Sonuçta Munzur´un ağası hacca gitmeye karar vermiş. Yola çıkmadan önce de Munzur´u çağırtmış:
Bak oğul, yaşım erişti. Allah da verdi vereceğini. Hacca gitmek kaçınılmaz oldu artık. Evi barkı, malı mülkü, çoluk çocuğu sana emanet edip gideceğim. Sana güvenim tam, gözümü arkada bırakma, hızmetinde kusur etme. Beni mahçup etme, diyerek hanımına gidip helallık dilemiş…

Hatun ayrılık bir çeşit ölüm, gidip dönmemek de var. Hakkını helal et. Munzur´un kadir kıymetini bilesiniz, üzmeyesiniz, herkesten hellalık diliyerek Allaha emanet olun deyip yola düşmüş…
O zamanlar hızlı taşıtlar yokmuş, hac yolculuğu aylar sürermiş. Derken ilden ile geçip varmış kutsal topraklara.
Aradan günler geçmiş, ağa hacda iken, ağanın hanımı Munzur´u çağırıp bak oğul taze helva pişirdim, kulakları çınlasın ağan bu helvayı çok severdi, onu hatırladım ve onun için yaptım, senin payını da ayırdım diyerek sahana helva doldurup Munzur´a verirken derinden bir iç çekmiş ve ah ah ah keşke şimdi ağan da burda olaydı, demiş.
Bu erinmeye dayanamayan iyi kalpli Munzur: Hatun Ana, siz o helvadan ağamın payını sahana koyun. Varıp vereyim, demiş. Hatun Ana öneriyi Munzur´un saflığına saymış: Canı çekmiştir, verdiğim helva az geldi herhal. İstemeye yüzü tutmayınca da bu yolu seçti. ´Vermesem gönüllenir´ düşüncesiyle kalan helvayısahana koyarak eline tutuşturmuş. Madem istiyorsun al götür´ demiş.

Munzur kabı kaptığı gibi gözden yitivermiş. Helvanın daha dumanı üstündeyken dua etmekte olan ağasına yetiştirmiş. Helva kabını yanına koyup rahatsız etmeden tekrar gözden kaybolmuş. Ağa Munzur´u görmüş ama dönüp bakıncaya dek Munzur gözden yitivermiş. Şaşkınlık içinde kalan ağa bunu düş sanmış. Ne varki helva kabı yanıbaşında duruyormuş. Kabı açıp bakmış sevdiği helvanın dumanıtütmekteymiş. Munzura içinden derin saygı beslemiş. Gördüklerini dönüşte herkese anlatacağına dair içinden söz vermiş…

Ağa bunları düşünürken, Munzur helvayı ağasına ulştırdıktan sonra dönüp ağasının kapısını çalmış bile. Ağanın hanımı karşısında Munzuru görünce: Ne var ne oldu Munzur? Hayırdır? Dediğinde, Munzur, Hayırlı oldu hatun ana helvayıağama ulaştırdım. Dua ediyordu bırakıp döndüm, demiş. Hatun ana inanmamış.Söylenenleri Munzur´un saflığına sayarak İyi etmişsin Munzur ellerine sağlık demiş. Bu olayı yakınlarına da anlatmış. Ağa daha hacdan dönmeden bu öykü etrafta duyulup yayılmış.

Vakit geçmiş, zaman erişmiş. Ağanın hac vazifesini tamamlayıp köyüne doğru yola çıktığının haberi gelir.
Komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya giderler.
Munzur da, götürecek başka hediyesi olmadığından, bir çanağın içerisine koyunlarından bir miktar süt sağar ve bununla ağasını karşılamaya gider. Ağayıkarşılayanlar, ellerine sarılmak için adeta yarışıyormuşlar.
Ağa bu sırada en arkadaki Munzur'u görünce el öpenlere Munzur u göstererek yanındakilere,
-Asıl hacı Munzur'dur. Öpülecek el varsa Munzur'un elidir.Munzur ermiş biri, Önun elini öpün, önce ben öpeceğim der. Munzur bu konuşmaları duyduğunda:
- Aman ağam etme eyleme Allah aşkına bırak elini öpeyim. Böyle bir şey olmaz. Ben yıllarca senin ekmeğinle, aşınla büyüdüm. Sen nasıl benim elimi öpersin. Ben ne sana, ne de başkalarına elimi öptürmem. der
Bakın bu sahanı görüyorsunuz, bu sahanla bana helva getiren Munzur dur, ermişkişidir demiş. Ağanın hanımı bu konuyu daha önce köy içinde yaydığından durumu hemen kavramışlar. Gerçeği ağadan öğrenince de kalabalık Munzur'a yönelir. Munzur gizinin açıklanmasını istemediğinden dönerek elindeki süt tasıyla dağa doğru kaçmaya başlamış.
Munzur önde, ağa ve yanındakiler arkasında bir kovalamaca başlamış.

Şimdiki Munzur ırmağının ilk yerine geldikleri zaman Munzur'un elindeki süt dolu çanak dökülmüş ve sütün döküldüğü yerde, süt gibi beyazı bir su fışkırmış.
Bundan sonra Munzur kırk adım daha atmış. Attığı her adımda bir kaynak fışkırmış. Ve fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelmiş. Munzur'un arkasından koşanlar bu ırmağın kenarına gelip karşıya geçmeye Munzura yetişmeye çalışmışlar ama öte yakaya geçememişler. Munzur Allahım sırrımı ifşa etme, ellerini gökyüzüne kaldırarak beni yanına al demiş. Sonunda dağın eteğinde bir kayanın önüne gelmiş. Elindeki değnekle tası yere atıp Irmak kenarında bekleyenlerin gözleri önünde kaybolup gitmiş. Ardında sadece çoban değneği ve boş süt tasıkalmış…
Munzur efsanesi 2
peri kızı ve munzur
Evvel zaman içinde kalbur saman içindeyken pireler berber develer tellal iken Munzur efsanesi herkesin dilinde terzilerin pirinden de önce ondan da öte kadim bir sözmüş. Bir olanı tek olanı anlatanmış Munzur dağı. Aşk munzur’muş munzur aşkmış. Aşk kuşatmış munzur dağını. Gözyaşları kırkpınar olup akan ol aşkın sahibiymiş Munzur.

Efsunlanmış gibi zamana karşı durmuş yıllar yılı. Gözyaşları Munzur suyu olmuşyürürmüş kılcal damarlardan dallara dallardan çiçeklere çiçeklerden çimenlere. Dağ olmuş börtü - böcek tüm canlıları barındırmış koynunda. Açıp kollarınıaşkın diyarlarına hem arşa hem arza doğru arşın arşın yürümüş Munzur.

.../
Çok çok eski zamanın birinde kentlerden uzak ulu bir dağın yamacında mavisi yeşiline karışmış uzun uzun ağaçların gölgelerini cömertçe sunduğu türlü türlü böceklerin çiçeklerin yaşadığı insanoğlunun pek az uğradığı yüksek kayaların ormanların eteklerinde buz gibi suların çağıldadığı çağlayanların arasında şiri mi şirin mini minnacık bir köy varmış. Bu köyün vahşi vadileri arasında nerden geldiği ve kim olduğu bilinmeyen güzel bir peri kızı yaşarmış.

Yapayalnız bu genç kız geçimini geyik sütü keklik yumurtalarıkenger yabani bitkiler kökler meyvalar toplayarak sağlarmış. Arada bir de köylere inererek topladığı bitkileri meyvaları köylülere dağıtıp karşılığında da ihtiyacı olan eşyaları ve gıdaları alıp ortadan kaybolurmuş. Kimseyle uzun uzadıya konuşmaz kimsede ona pek soru sormazmış.

Kim olduğunu nereden geldiğini kimse bilmez ve de gizli olağan üstü bir güce sahip olduğuna inanıldığı için herkes çekinirmiş. İn mi cin mi ne olduğu pek belli değilmiş köylülerin gözünde. O yörede herkes onun efsunlu olduğuna inanıp kimilerine göre büyücü kimilerine göre lanetli kimilerine göre ermiş kimilerine göre iyilik ve hayır meleği kimilerine göre de allahın zararsız zavallı bir kuluymuş ama en çok peri kızı olduğuna dair söylenceler ortada dolaşırmış.Hatta hayvanlarla kuşlarla konuştuğuna dair tanık olanlar da yok değilmiş.

Bu gün hala o yöre de Peri kızla Munzur’un aşkı üzerine beyitler söylenir türküler derlenir Peri kızın güzelliği konuşulur.
Topuğuna kadar inen saçları simsiyah gözleri kıpkızıl dudakları inci dişleri pembe yanaklarıyla çevredeki bütün kızları kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış.

Peri kız köye her indiğinde herkes ona hayranlıkla bakar ağzından çıkacak bir kelimeyi beklermiş. Her gelip gitiğinde Munzur isminde civan gibi gencin yüreği heyecandan göksünün kafesine sığmaz gümbür gümbür atarmış yanına yaklaşmaz uzaktan uzağa seyredip Peri kızını içi titrermiş. Peri kızı ile her gözgöze geldiğinde yüreğine kor düşer gizli gizli yanarmış…

Günlerden bir gün vadideki mağarasının önündeki gölün başında oturmuş alt tarafından çağıl çağıl akan sulara bakarak türküler mırıldanırken bir süre sonra derin gölün mavi suyunda bir kıpırtı farketmiş Peri kız mavi gölün içinde güneşle yıkanmış gibi yakamozlar saçan munzur Peri kızın mırıldandığı türküyle birlikte yavaşça göl suyunun mavi kanatlarında süzülüp çıkmış Peri kızın dudağına bir öpücük kondurarak peri kız daha ne olup bittiğini anlamadan tekrar suya dalarak ortadan kaybolmuş.

Peri kız her gece suyun kenarına oturup Munzuru beklemiş Munzur her gece vakti ayışığıyla beraber çıkıp gelirmiş. Geldiğinde de hemen gözden kaybolup gitmezmiş gün ışıyıncaya kadar bir kelime bile etmeden biribirine sarılır öylece sabahın olmasını beklermişler.

Artık her gece dolunay ağaçların arasında ışıldarken onlar buluşmuş sarılmışlar ve birbirilerine tek söz söylemeden ayrılmışlar. Biribirlerini öyle temiz duygularla ve derin bir aşkla sevmişlerki ve öyle alışmışlarki bir tek gece biribirini göremeden duramazlarmış.

Bir gece Munzur yine çıkıp gelmiş kaldığı yere bir de bakmışki in cin yok ortalarda bir mektup bırakarak ortadan kaybolmuş canından çok sevdiği Peri kız. Dünyası başına yıkılmış Munzur’un yüreği yanmışta yanmış…

Sonra mektubu açıp yüreği parçalanarak okumaya başlamış munzur.

“Ben adımı nerden geldiğimi kim olduğunu bilmeyen zavallı bir kızım. Kim olduğumu ve nerden geldiğimi de hiç bir zaman bilmeyeceğim. Niye böyle davrandığımı sorma sorsanda cevabını veremem...

Şunu bilki seni ölümüne seviyorum ama ben yalnızlıkla lanetlenmişim bir kere yalnızlıkla lanetlenmemle son bulmuyor hafızamı gözlerimi bağlamışlar geçmişimi ve kim olduğumu bilmemi hatırlamamı engellemişler… Seni daha fazla mutsuz etmemek için benimde bilmediğim bir yere gidiyorum…

Ama sana aşkımın karşılığı olarak bu güne değin hiç bir kimsenin sahip olamadığı bir hediye bırakıyorum…
Şimdiden sonra aşkımızı düşünüp acı çektiğinde ama yine de seni ölümüne sevdiğimi bilerek mutlu olduğunda gözlerinde dökülen her damlada bir pınar fışkıracak düştüğü yerden ve ben gözyaşlarında mayalanıp akan her pınarın damlalarında saklı kalacağım...

Ve o gece ilk defa munzurun gözlerinde munzur suyu kırk göze olup akmışkırpınar yaylasında ve Munzur buruk bir mutlulukla dünya dündükçe ağlamış.

İşte o gün bu gündür o pınarların gözelerinden içen herkesin yüreğine buruk bir mutluluk bir ferahlık dolmuş yüreği sevgiyle yanmış; her dilek kabul olmuşsevenler sevdiğine hasret çeken analar babalar çocuklarına kavuşurmuş…

Ve o dağların adı da Munzur olarak kalmış gözyaşları da munzur suyu olmuş. O günden sonra ne görmüş ne de haber almış sevdiği Peri kızından. İşte o gün bu gündür o kırk gözeden Munzur’un gözyaşları kırkpınar olup akar ve dünya döndükçe de akacak… Bu yüzdendir ki o pınarların suyundan içen herkesin yüreğine aşk sevgi merhamet mutluluk iyilik dollar. Derler.

..../
İşte o gün bu gündür Munzur da akan her pınar kutsaldır. Munzur'a ait bu üçüncü mitostan kaynağını almaktadır Munzur dağı ve Munzur suyu. Munzur Suyu Peri kızının gözlerinden akan gözyaşlarıdır inanışa göre. Yani tarihi derinliği çok çok eski dönemlere kadar gitmektedir.(SENCE BENİM BAHSETTİĞİM MUNZUR HANGİMUNZUR GÜL YÜREKLİM )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder